Anksiyete bozukluğu diğer ismiyle kaygı bozukluğu olarak da ifade edilebiliyor. Özellikle günümüzde pek çok insanın yaşadığı kaygı bozukluğu, terapistlerin de en fazla görüşme yaptığı konular arasında geliyor. Bir tür psikolojik hastalık olduğu için ciddiye almak ve tedavisi üzerinde çalışmak son derece önemlidir. Aksi takdirde başka psikolojik ve fiziksel hastalıklara zemin hazırlayabilir. Anksiyete depresyon ile ilişkilendirilebilen bir rahatsızlıktır. Çeşitli belirtileri bulunur. Üzerinde çalışma yapılması halinde terapi ya da ilaç tedavisi ile ortadan kaldırılabilir.
İçindekiler
ToggleHer insan yaşamında kaygı yaşamıştır. Hatta uzmanlar günlük yaşamda insanların kaygılanmasının son derece normal olduğunu, kaygının insanları itici bir güç olduğuna inanılıyor. Ancak her şeyin fazlasının zarar olduğu düşünüldüğü zaman kaygının da fazla olması kişinin ruhsal sağlığını olumsuz etkilemeye devam ediyor.
Bazı kaygı bozuklukları kişilerin günlük yaşamlarını dahi olumsuz etkilemeye başlıyor. Kişiler hissettikleri sebebiyle herhangi bir durum olmasa dahi kendilerini sürekli gergin, huzursuz, üzgün ve sinirli hissedebiliyorlar. Etraflarındaki insanları dahi zaman zaman kendileri için bir tehdit olarak görebiliyorlar. Bu süreçte günlük yaşantılarında pek çok kez kendi içlerinde kaygı bozuklukları ile mücadele etmeleri gerekebiliyor. Kaygı bozukluğu somut bir olay yaşanmasa dahi kişilerin geçmiş yaşantılarında ortaya çıkan hisleri ya da kafasında kurmuş oldukları olayların ardından ortaya çıkabiliyor. Anksiyete bozukluğu kişilerin yaşantılarını normal bir şekilde yaşamalarını engellerken aynı zamanda insan ilişkilerini de baltalamaya devam ediyor.
Anksiyete bozukluğu çeşitli nedenlere bağlı olarak ortaya çıkabilir. Yaşanan çevresel faktörler zaman içerisinde kaygı bozukluklarının oluşmasına neden olabilirken, genetik ya da gelişimsel faktörlerin de etkisinin büyük olduğu tespit edildi. Bu süreçte bilim insanları tarafından konu hakkında yapılan değerlendirmeler sonrasında beyinde bulunan ve iletişim merkezi olarak tanımlanan amigdala bölgesinin kaygı bozukluğu ile yakından ilgili olduğu öğrenildi. Beyinde bulunan bu bölge normal şartlarda kişilerin herhangi bir olumsuz durum ya da tehdit karşısında kaygılarının ortaya çıkmasına zemin hazırlıyor. Bu bölge aynı zamanda duyguların merkezi olarak da ifade edilebiliyor. Kişinin geçmişinde yaşamış olduğu endişeli hislerin fazla olması anksiyete bozukluğunun daha net bir şekilde ortaya çıkmasına neden oluyor. Anksiyete hangi durumlarda ortaya çıkıyor?
Bilimsel araştırmalar sonrasında anksiyete bozukluğunun yaşandığının tespit edilmesi için kişinin en az 6 ay boyunca zaman zaman yoğun endişe yaşamasının yanı sıra bazı belirtileri de bünyesinde barındırması gerekiyor. Bu şekilde uzmanlar tarafından da kişilere şikayetlerine bakılarak anksiyete bozukluğu teşhisi konuşabilir. Anksiyete bozukluğunun en belirgin özellikleri;
Anksiyete bozukluğu sadece ruhsal olarak değil, fiziksel olarak da kendisini gösteriyor. Bu süreçte zihinsel anlamda kişiler kendilerini para, iş, sağlık, aile, yaşam ve ilişkiler konusunda yetersiz ve endişeli hissedebiliyorlar. Bunun yanı sıra sürekli tedirginlik hissi ile yaşamlarına devam edebiliyorlar. Fiziksel olarak ise sık sık yaşanan baş ağrısı, düşük ya da yüksek tansiyon, nefes darlığı, sürekli yorgunluk hissi, hızlı kilo verme ya da hızlı kilo alma problemleri yaşanabilir. Kişi anksiyete bozukluğu yaşarken kendisini büyük bir güvensizlik içerisinde bulabilir. Başkalarının yorumlarını önemsediği için kendilerini değiştirme isteği, olumsuz duygulara sürekli olarak takılma, sosyal ortamlarda kendilerini huzursuz hissetme, kendi değerinin farkında olamama gibi problemler meydana gelebilir.
Klinik olarak depresyon ile anksiyete birbirlerinden tamamen farklı hastalıklar olarak tanımlanıyor. Ancak yaşanan belirtiler, içinde bulunulan ruh hali de düşünüldüğü zaman genellikle anksiyete hastalarına depresyon da eşlik ediyor. Ruhsal olarak yaşanan hastalıkların birçoğu depresyonu da bünyelerinde taşıyorlar. Depresyon ve anksiyete arasında da benzer belirtiler olabilir. Bu yüzden zaman zaman birbirlerine karıştırılmaları normal.
Anskiyete bozukluğu tek tip olarak ortaya çıkmıyor. Farklı şekillerde kendisini gösterebiliyor. Pek çok duygu durum bozukluğu, ortaya çıkan hisler, yaşanan belirtiler ve fobiler bu çeşitlerin kendi içerisinde ayrılmasını sağlıyor. Genellikle yaşanan türler arasında çokbüyük farklar bulunmuyor. Bazı kişiler anksiyete türlerinin bazılarını ya da hepsini bünyesinde barındırabiliyor.
Genellikle yaygın anksiyete bozukluğu ilişkiler, iş hayatı, gelecek ve hayata dair yaşanan kaygıları bünyesinde bulundurur. Fiziksel ve ruhsal semptomları bünyesinde barındırabilir. Bu süreçte kişiler çevrenin kendileri için bir tehdit olduğunu düşünebilirler. Kendilerini sürekli yetersizlik hissi ile boğuşurken bulabilirler.
Genellikle sosyal anksiyete bozukluğu sosyal ortamlarda meydana gelen rahatsızlık hissinden oluşur. Yeni insanlarla tanışma, sosyal ortamlarda bulunma, topluluk önünde konuşma korkuları kişilerin yaşamlarını son derece huzursuz bir noktaya getirebilir.
Nörolojik bir bozukluk sonrasında ortaya çıkabilir ve kişilerin yaşamlarını olumsu etkileyebilir. Kişiler bazı duyguları konusunda son derece takıntılı olabilirler. Dış etkenlere karşı duyarlı olabilecekleri gibi ruhsal anlamda da duygulara takıntılı olabilirler.
Anksiyete bozukluğunun tedavi edilmemesi ruhsal hastalığın giderek ilerlemesine ve kontrol edilemez bir hal almasına neden olabilir. Bunun için terapi ya da ilaç tedavisi uygulanabilir. Bazen her ikisi de uygulanabilir. Tedavi doktor tarafından kişilerin içinde bulunduğu durum ve anksiyete krizlerinin sıklığına göre değişiklik gösterebilir. Bunun için doktorların önerdiği bazı destekleyici durumlar da bulunur. Egzersiz yapmak, uyku düzenini yoluna sokmak, geçmişi bırakıp şimdiki ana odaklanmak, sağlıklı ve dengeli beslenmek gibi alışkanlıklar sayesinde yaşamınızda yeni bir sayfa açabilirsiniz. Uzman terapistler tarafından yapılan terapiler sonrasında hastanın kendi duygularının farkına varabilmesi, yaptıklarının nedenlerini kendilerine sordukları sorular ile anlayabilmesi son derece önemlidir. Semptomların aktif olarak devam etmesi ve kişinin kendi yaşantısını olumsuz etkilemeye devam etmesi halinde destekleyici ilaç tedavisine başlanabilir. Bu tedavi terapi ile birlikte hem daha etkili hem de daha kısa süreli sürebilir. İlaç tedavisinin yeterli olduğunu düşünen doktorlar terapi ile birlikte zaman içerisinde azaltarak tedaviyi sonlandırabilirler. Ancak her insanın yaşadığı durumların ve hislerin farklı olduğunu düşündüğümüz takdirde tedavi süresinin de doktorun insiyatifine bağlı olarak farklılık gösterebileceğinin bilincinde olunması gerekmektedir. Kişilerin çabasının ve tedaviyi kabul etmesinin iyileşme süreci açısından etkili olabileceğinin bilinmesi gerekmektedir. Tedavi süresi yine kişiye bağlı olarak değişiklik gösterebilir. Birkaç ay içerisinde düzenli terapi ve destek sonrasında ilerleme kaydedilmesi olasıdır.
Bu gönderi için yorumlar kapalı.